7. Sınıf Tüm Dersler

Birimden bütüne

7.Sınıf Teknoloji tasarım düzen kuşağı "birimden bütüne"  etkinliği.
Bu etkinlikte öğrenciler,deneme ve araştırmalar yoluyla düşüncelerini uyararak zihinlerinde tasarladıklarını gerçekleştirirler. Bu amaçla değişkenliği olmayan temel biçimleri bir malzemeye uygulayarak bir birim elde ederler. Tekrar sistematiği içinde bir düzene gidilir. Öğrenciler değişkenliği olmayan biçimleri (kare, yuvarlak, çizgi) kullanarak özgün düzenler (tasarım) oluştururlar.
KAZANIMLARAÇIKLAMALAR
1.Değişkenliği olan ve olmayan biçimleri ayırt eder.

2.Birim oluşturmada değişkenliği olan ve olamayan biçimlerin uygunluğunu sorgular.

3.Oluşturacağı birimde kullanacağı biçimlere karar verir.

4.Oluşturduğu birimlerin çoğalabilir olup olmadığını dener.

5.Çoğalma imkânı olan birimi elde eder.

6.Oluşturacağı düzene ilişkin uygun birleşme yöntemine karar verir.

7.Belirlediği birimi tekrarlayarak bir düzen oluşturur.

8.Oluşturduğu
düzende ortaya çıkan estetik, görsel ve teknolojik değerleri ifade eder.

9.Özgün tasarımlar elde etmek için ısrarla çalışır.

10.Özgün
tasarımlar oluşturma sürecinde yaşadıklarını günlüğüne kaydeder.

11.Günlüğünde yer alan düşüncelerini, duygularını, sorunlarını, kaygılarını ve beğenilerini isteyerek paylaşır.
Çalışmalar bireysel olarak sadece sınıf içinde yapılır.

Ortaya çıkan ürünler 8. sınıfta yapılacak etkinliğe alt yapı oluşturması amacıyla kullanmak üzere fotoğraflanır ya da saklanır.

Öğrencilerin duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine fırsat verilir.

Her öğrencinin çalışması ayrı bir değer olarak kabul edilir. Olumlu veya olumsuz görüş bildirilmez.

Çalışmalarını diğer arkadaşlarından önce bitiren öğrenciler farklı çalışmalara yönlendirilir.

Matematik Dersi Öğretim Programı “Geometri” Öğrenme Alanı
Düzen



7. Sınıf Türkçe Test

7. Sınıf türkçe sınavı test sorularıdır.
Dosya için tıklayın


7. Sınıf Matematik testi

7. sınıf matemetik yazılı test sorularıdır.
Dosya için tıklayın



Unit 2 - Tourist Attractions

7. Sınıf Ünite 2 Test - Dökümana ulaşmak için tıklayın
7. Sınıf Ünite 2 Test 2 - Dökümana ulaşmak için tıklayın



Unit 1 - Interesting Beliefs

7. Sınıf Ünite 1 Test - Dökümana ulaşmak için tıklayın
7. Sınıf Ünite 1 Test 2 - Dökümana ulaşmak için tıklayın


Yayları Tanıyalım

YAYLARI TANIYALIM
1- Kuvvet
2- Kuvvet Birimleri
3- Esnek Cisim ve Esneklik
4- Yaylar ve Özellikleri
5- Yayların Oluşturduğu Kuvvetler
6- Kuvvetin (Veya Ağırlığın) Ölçülmesi (Dinamometre ve Özellikleri)
7- Ağırlık

 KUVVET VE HAREKET
A- YAYLARI TANIYALIM :
1- Kuvvet :
Duran bir cismi harekete geçiren, hareket halindeki cismi durduran, cismin doğrultusunu, yönünü, şeklini ve hızını değiştirebilen her türlü etkiye kuvvet denir. Kuvvet gözle görülemez, kuvvetin sadece etkileri gözlenip ölçülebilir. Kuvvet dinamometre ile ölçülür.
Kuvvet;
• Duran bir cismi harekete geçirebilir.
• Hareket halindeki cismi durdurabilir.
• Hareket halindeki cisimleri hızlandırabilir veya yavaşlatabilir yani hızını değiştirebilir.
• Cisimlerin doğrultusunu, yönünü ve şeklini değiştirebilir.
Kuvvetler, etkilerine göre farklı çeşitlerde olabilir. Kuvvetler genel olarak temas gerektiren kuvvetler (itme kuvveti, çekme kuvveti, kas kuvveti, rüzgâr kuvveti, kaldırma kuvveti, sürtünme kuvveti, buhar kuvveti) ve temas gerektirmeyen kuvvetler (magnetik alan kuvveti, yer çekimi kuvveti, elektriksel çekim kuvveti, elektriksel itme kuvveti) olarak iki grupta incelenir.
Kuvvet ile gösterilir ve vektörel büyüklüktür. Kuvvet gözle görülemez, kuvvetin sadece etkileri gözlenip ölçülebilir. Kuvvet, yönlü doğru parçaları ile (ok işareti ile) gösterilir. Kuvveti göstermek için kullanılan okun yönü, kuvvetin yönünü, büyüklüğü ise kuvvetin büyüklüğünü gösterir.
Kuvvetin gösterilebilmesi için 4 elemanının bilinmesi gerekir. Bunlar;
1- Kuvvetin uygulama noktası,
2- Kuvvetin doğrultusu,
3- Kuvvetin yönü,
4- Kuvvetin büyüklüğü (şiddeti) dür.
Kuvvetin Elemanları :
1- Uygulama Noktası : Kuvvetin cisme etki ettiği noktadır.
A Noktası
2- Yönü : Kuvvetin cismi hareket ettirdiği yöndür.
A’ dan B’ ye doğru.
3- Büyüklüğü (Şiddeti) : Kuvvetin cisme etki edebilme gücüdür.
doğru parçasının uzunluğu.
4- Doğrultusu : Kuvvetin etkisini gösterebildiği doğrultudur.
AB doğrultusu.
2- Kuvvet Birimleri :
                          SI                 CGS
Kuvvet › › Newton (N) › Dyn › Kilogram-Kuvvet (kg-f) › Gram-Kuvvet (gr-f)
• 1N = 1.105 dyn 1dyn = 1.10-5 N
• 1 kg-f = 1000 gr-f 1 gr-f = 1/1000 kg-f
• 1 kg-f = 9,8 N 1 kg-f ? 10 N 1 N = 1/9,8 kg-f
• 1 kg-f = 980000 dyn 1 kg-f ? 1.106 dyn 1dyn = 1/980000 kg-f
• 1 N = 98 gr-f 1 N ? 100 gr-f
• 1 Newton : 100 gramlık kütleye etki eden yer çekimi kuvvetinin büyüklüğü yani  ağırlığıdır.
• 1 kg-f : 1 kilogramlık kütleye etki eden yer çekimi kuvvetinin büyüklüğü  yani ağırlığıdır.
• 1 gr-f : 1 gramlık kütleye etki eden yer çekimi kuvvetinin büyüklüğü yani  ağırlığıdır.
1. Etkinlik : Neler Öğrenmiştik? (Çalışma Kitabı – 42)
Amaç : 4, 5 ve 6. sınıflarda öğrenilen konuların hatırlanmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Sorular cevapları etkinlikteki boşluklara yazılır.
• Öğrencilerin kitapları birbiriyle değiştirilir.
• Doğru cevaplar tahtaya yazılır ve cevaplar kontrol edilir.
• Doğru ve yanlış cevaplar ile ilgili bilgi ve fikirler kontrol edilir ve böylece ön bilgilerdeki eksiklikler giderilir.
2. Etkinlik : Nereden, Nereye, Nasıl Geldim? (Çalışma Kitabı – 42–11)
Amaç : Öğrencilerin ünitenin başındaki ve sonundaki durumlarını karşılaştırarak
kendilerini değerlendirmelerini sağlamak. Ayrıca ünite ile ilgili ön bilgilerini hatırlayarak bu ünitede ne öğrenmek istediklerini ve öğrenmek istediklerine nasıl ulaşacaklarını belirlemek.
Yapılacaklar : • Çalışma kitabının 11. sayfasındaki 2. etkinlikteki tablo kullanılır.
• Çizelgenin 1. bölümündeki sorular üniteye başlamadan cevaplandırılır.
• Ünitenin işlenişi sırasında neyi, ne kadar öğrendiklerinin farkına varmaları için 2. bölümdeki sorular cevaplandırılır.
1.Alternatif Etkinlik : Hangisi Daha Ağır? (Öğretmen Kitabı – 67)
Amaç : Verilen malzemelerle bir cimin ağırlığının ölçülüp ölçülemeyeceğine
karar verilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • İki sepet, bir tahta metre, yay ve ip kullanılarak taşların hangisinin
ağırlığının fazla olduğu bulunmaya çalışılır.
• Yayın ucuna bağlanan cismin yayı uzatması ve ağırlık arttığında yayın daha fazla uzayacağı bilgisinden yola çıkılarak taşların ağırlıkları ölçülebilir.
• Malzemeler kullanılarak eşit kollu terazi de yapılabilir fakat yaptırılmamalıdır.
3- Esnek Cisim ve Esneklik :
Bir cisme kuvvet uygulandığında cisim şekil değiştiriyorsa, kuvvetin etkisi ortadan kalkınca cisim tekrar eski haline geri dönebiliyorsa böyle cisimlere esnek cisim, bu olaya da esneklik denir.
Lastik, çelik şerit, yay, lastik top, çorap, tişört esnek cisimlerdir. Oyun hamuru, cam macunu, sıvılar esnek olmayan cisimlerdir.
Esnek cisimlerin esneklik özelliğini gösterebildiği sınıra esneklik sınırı denir. Esnek cisimlere esneklik sınırını aşacak şekilde kuvvet uygulanırsa esnek cisimlerin esneklik özelliği bozulur ve eski hallerine geri dönemezler.
4- Yaylar ve Özellikleri :
Yaylar esnek cisimlerdir. Yayların şeklinin değiştirilmesi yani gerilmesi veya sıkıştırılması için kuvvet uygulanması gerekir. Yayların şeklinin değiştirilmesi için uygulanan kuvvetler germe ve sıkıştırma kuvvetleridir. Yaylara uygulanan kuvvetler ortadan kalktığında yaylar eski haline yani denge durumuna geri dönerler.
Günlük hayatta kullanılan yayların esneklik özelliği farklıdır. Farklı kalınlıkta ve uzunluktaki yaylar farklı esneklik özelliğine sahiptir. (Amortisörlerdeki yaylar kalın ve sert, kalemdeki yay ince ve yumuşaktır).

5- Yayların Oluşturduğu Kuvvetler :
Bir yaya germe veya sıkıştırma kuvveti uygulandığında etki – tepki prensibine göre yayda uygulanan kuvvete zıt yönde ve eşit büyüklükte itme ve çekme kuvveti uygular.
Yayları sıkıştırmak veya germek için uygulanan kuvvet arttırıldığında yayda oluşan itme veya çekme kuvveti ile yayların sıkışma veya gerilme miktarları da artar. Bu nedenle yayları sıkıştırmak veya germek için uygulanan kuvvet ile sıkışma veya gerilme miktarı doğru orantılıdır.
(Yayın sıkıştırılması veya gerilmesi için uygulanan kuvvetler ortadan kalktığında yayların eski hallerine dönme hızları artar).
a) Germe ve İtme Kuvveti :
Yayları germek için kuvvet uygulandığında etki – tepki prensibine göre gerilen yay esneklik özelliğinden dolayı eski haline geri dönebilmek için itme kuvveti uygular. Yayları germek için uygulanan kuvvet arttırıldığında yayda oluşan itme kuvveti de artar.
1. Durumda:
• G ağırlığındaki cisim yayın ucuna asıldığında yay x kadar uzar ve çekme kuvveti (geri çağırıcı kuvvet) F olur.
2. Durumda:
• 2G ağırlığındaki cisim yayın ucuna asıldığında yay 2x kadar uzar ve çekme kuvveti (geri çağırıcı kuvvet) 2F olur.
b) Sıkıştırma ve Çekme Kuvveti :
Yayları sıkıştırmak için kuvvet uygulandığında etki – tepki prensibine göre sıkışan yay esneklik özelliğinden dolayı eski haline geri dönebilmek için çekme kuvveti uygular. Yayları sıkıştırmak için uygulanan kuvvet arttırıldığında yayda oluşan çekme kuvveti de artar.
1. Durumda:
• Yaya F kadar sıkıştırma kuvveti uygulandığında x kadar sıkışır ve itme kuvveti F ı olur.
2. Durumda:
• Yaya 2F kadar sıkıştırma kuvveti uygulandığında 2x kadar sıkışır ve itme kuvveti 2Fı olur.

3. Etkinlik : Aile Eğlence Parkında (Çalışma Kitabı – 43)
Amaç : Ders kitabının 68. sayfasındaki konu girişindeki metinden ve fotoğraftan
faydalanılarak bilimsel bir hikaye yazılmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen resim ve etkinlikte istenen konu ile ilgili olarak bilimsel bir
hikaye yazılması sağlanır.
1. Etkinlik : Yaylarla Oynayalım (Ders Kitabı – 69)
Amaç : Yayların sıkışma ve gerilme durumlarına ait gözlemler yapılabilmesinin
sağlanması.
Yapılacaklar : • Bir dizi sarmal yaya dağıtılır. Yaylar, gerilme, sıkışma ve bükülme
özelliği göstermelidir.
• Yaylara itme ve çekme kuvveti uygulanır.
• Hangi yaya itme, hangi yaya çekme kuvveti uygulandığı gözlenir.
• Kuvvet uygulanan yayların özellikleri, kalınlık–incelik ve sarım sıklığı bakımından incelenir.
• Yayların sıkışma ve gerilme durumuna ait gözlemler sınıfla paylaşılır.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Yayları germek için dışarı doğru, yayları sıkıştırmak için içeri doğru kuvvet uygulanır.
– Yaylar eski hallerine geri dönerler.
– Kuvvet uygulanan yaylar, kuvvetin etkisine zıt yönde tepki verir
4. Etkinlik : Esnek Cisimler (Çalışma Kitabı – 43)
Amaç : Yaylarla oynayalım etkinliğinde öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesinin
sağlanması.
Yapılacaklar : • Yayı sıkıştıran ve geren kuvvete, yayın eşit büyüklükte ve zıt yönde
kuvvet uygulandığı gözlenir ve kuvvetler şekil üzerinde gösterilir.
2. Etkinlik : Yay Yapalım (Ders Kitabı – 70)
Amaç : Farklı cins ve kalınlıktaki tellerin kullanılarak kendi yaylarını yapmalarını ve
bunlara küçük kuvvetler uygulayarak esneklik özelliklerini fark etmelerini sağlamak.
Yapılacaklar : • 40 cm uzunluğunda farklı kalınlıkta demir, bakır ve nikel–krom tel
kullanılır.
• Teller, 30–40 cm uzunluğundaki silindir şekilli çubuğa aynı sıklıkta sarılır.
• Hem kalın hem de ince demir ve bakır tellerden yapılan yaylara parmaklarla farklı büyüklükte kuvvetler uygulanır ve bu yayların özellikleri gözlenir.
• Yapılan yaylara büyük kuvvetler uygulanarak esneklik özelliğini kaybetmesi gözlenir.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Tellerin kalınlığı arttıkça esnekliği azalır. Yani daha büyük kuvvetle şekil değiştirir. Cinsi değişince de esnekliği değişir.
– Yayların esnekliği bozulur ve eski hallerine geri dönemezler.
5. Etkinlik : Ağırlık – Uzama Grafiğini Çiziyorum (Çalışma Kitabı – 44)
Amaç : Yaya uygulanan kuvvetin artması ile birlikte yayın da aynı oranda uzadığının
keşfedilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Her 1 N’luk kuvvetle 1 cm uzayan yay için ağırlık (kuvvet) – uzama
miktarı arasındaki grafik çizilir ve ağırlıkla uzama miktarının doğru orantılı olduğu gözlenir.

6- Kuvvetin ( veya Ağırlığın) Ölçülmesi (Dinamometre ve Özellikleri) :
Dünya’nın, üzerinde bulunan cisimlere uyguladığı kütle çekim kuvvetine yer çekimi kuvveti denir. Dünya’nın, üzerinde bulunan bir cisme uyguladığı yer çekimi kuvvetinin büyüklüğüne ağırlık denir. Ağırlık ile gösterilir. Ağırlıkta bir kuvvettir.
Kuvveti (ağırlığı) ölçmek için kullanılan araçlara dinamometre (yaylı el kantarı) denir. Dinamometreler cisimlerin esneklik özelliğinden faydalanılarak yapılmıştır.
Dinamometreler, kuvvetin esnek cisimler üzerindeki şekil değiştirme etkisi kullanılarak yapılmıştır. Dinamometredeki esnek cismin (yayın) uygulanan kuvvet sayesinde uzaması (şekil değiştirmesi) ile kuvvet ölçülebilir. Esnek cisim ne kadar fazla şekil değiştiriyorsa (yay ne kadar uzuyorsa) cisme uygulanan kuvvette o kadar büyük olur.
Dinamometrelerin ölçebileceği kuvvetlerin büyüklükleri farklı olabilir. Her dinamometre ancak belirli büyüklükteki kuvvetleri ölçebilir. Dinamometrenin ölçebileceğinden daha büyük kuvvet ölçülürse dinamometredeki yayın esnekliği kaybolur ve dinamometre bozulur.
Dinamometrelerde kullanılan yayın inceliği veya kalınlığı (yay sabiti), dinamometrenin ölçebileceği ağırlık miktarını değiştirir. Bu nedenle dinamometre hangi amaçla kullanılacaksa, o amaca uygun şekilde tasarlanır ve dinamometrede de o amaca uyun kalınlıkta ve sertlikte yay kullanılır.
• Kütlesi büyük olan cisimlerin ağırlıklarını ölçmek için yapılan dinamometrelerde kalın ve sert (yay sabiti büyük olan) yaylar kullanılır.
• Kütlesi küçük olan cisimlerin ağırlıklarını ölçmek için yapılan dinamometrelerde ince ve yumuşak (yay sabiti küçük olan) yaylar kullanılır. Bu dinamometreler daha hassas ölçüm yapabilir.
Dinamometreler cisimlerin ağırlığını ölçer. Fakat günlük hayatta kullanılan dinamometreler, kütle ölçmek için derecelendirilmişlerdir. (Dinamometre ağırlıkla birlikte yaklaşık olarak bir cismin kütlesini de ölçer).
6. Etkinlik : Esnekliği Keşfediyorum (Çalışma Kitabı – 44)
Amaç : Etkinlikte verilen fotoğraflardaki yayların hangi amaçla kullanıldığının
belirlenmesini sağlamak.
Yapılacaklar : • Verilen fotoğraflardaki yayların ve esnek cisimlerin hangi amaçla
kullanıldığı fotoğrafların altlarına yazılır.
3. Etkinlik : Bir Dinamometre Tasarlayalım (Ders Kitabı – 72)
Amaç : Paket lastiği ve ince bir yay kullanılarak dinamometre yapılmasının
sağlanması.
Yapılacaklar : • Lastik veya yay duvara sabitlenir.
• Dinamometre ölçeği olarak kullanılacak kağıt şerit dinamometrenin yanına asılır.
• Birim kütleler asılarak dinamometrenin bölmeleri oluşturulur.
• Asılan ağırlığın arttıkça dinamometredeki yaydaki uzama miktarının arttığı gözlenir.
• Dinamometreye farklı cisimler asılarak ağırlık–uzama grafiği çizilir.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Ağırlık ve uzama miktarı doğru orantılıdır.
– 0,25 kg.
7. Etkinlik : Dinamometreme Hangi Yayı Seçmeliyim? (Çalışma Kitabı – 45)
Amaç : Kuvvet–uzama grafiğini okuma ve yorumlama becerisinin kazandırılmasının
sağlanması.
Yapılacaklar : • Grafiğe göre sorular cevaplandırılır.
• a’da; 1 numaralı yay daha kolay uzar.
• b’de; 1 numaralı yaydaki ölçüm sonuçlarında sapmalar olduğu için onu kontrol etmelidir.
• c’de; Ağırlıkla uzama doğru orantılı olduğu için.
• d’de; 1. yay 40 mm, 2. yay 20 mm uzar.

7- Ağırlık :
Bir cisme etki eden yer çekimi kuvvetinin büyüklüğüne ağırlık denir. Ağırlık ile gösterilir ve vektörel büyüklüktür. Ağırlık daima yerin merkezine (aşağı) doğru gösterilir. Ağırlık ayırt edici özellik değildir.
Bir cismin ağırlığı cismin bulunduğu yere göre değişir. Cisim yerin merkezine yaklaştıkça (g arttığı içi) ağırlık artar, cisim yerin merkezinden uzaklaştıkça (g azaldığı için) ağırlık azalır. Dünya, kutuplardan basık olduğu için Dünya’nın kutuplardaki yarıçapı, ekvatordaki yarıçapından küçüktür. Bu nedenle bir cismin kutuplardaki ağırlığı, ekvatordaki ağırlığından daha büyük olur. (Yerin merkezine daha fazla yaklaşıldığı için). Bir cismin Dünya’daki ağırlığı, Ay’daki ağırlığının yaklaşık 6 katıdır.
Bir cismin ağırlığının değişmesini yer çekim ivmesi sağlar. Bir cisme etki eden yer çekimi kuvvetinin ölçüsüne yer çekim ivmesi denir. Yer çekim ivmesi ile gösterilir ve yer çekim ivmesi vektörel büyüklüktür. Yer çekim ivmesi yerin merkezine yaklaşıldıkça artar, yerin merkezinden uzaklaşıldıkça da azalır.
Ağırlık dinamometre veya yaylı el kantarı ile ölçülür.
Ağırlık = Kütle . Yer Çekim İvmesi

Sembol Birim(SI)  Birim (CGS)
Kütle › m kg gr
Yer Çekim İvmesi › g N/kg (m/sn2) dyn/gr (cm/sn2)
Ağırlık ›G N dyn

G= m . g
• Yer çekim ivmesinin değeri; = 9,8 N/kg = 980 dyn/gr alınır.



İstanbul’un Fethi Ve Sonrası - 1 ( 15.ve 16. yüzyıl)

FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİ
** İstanbul’un Fethi’nin Nedenleri
1- Osmanlı toprakları arasında kalan Bizans’ın Osmanlıların sınır güvenliğini tehlikeye düşürmesi
2- Bizans’ın Anadolu beyliklerini ve Osmanlı şehzadelerini Osmanlıya karşı kışkırtması
3- Bizans’ın Anadolu Türk siyasi birliğinin sağlanması ve Osmanlı Devleti’nin güvenliği açısından tehlike oluşturması
4- Peygamberimizin hadisi
5- Bizans’ın Haçlıları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması
6- Avrupalı devletlerin Türkleri Balkanlardan çıkarma ümitlerine son verilmek istenmesi
7- Türklerin Avrupa içlerine ilerleyişinin kolaylaştırılmak istenmesi
8- İstanbul’un jeopolitik konumu ve önemli ticaret yolları üzerinde olması
İstanbul’un Fethi için Yapılan Hazırlıklar
1.   Anadolu Hisarı’nın (Güzelce Hisar) karşısına Rumeli Hisarı (Boğazkesen) yaptırıldı.
2.   İstanbul yakınlarındaki Silivri ve Vize kaleleri alındı.
3.   Edirne’de Şahi  denen büyük toplar döktürüldü.
4.   Surlara tırmanışı kolaylaştırmak için tekerlekli kuleler yaptırıldı.
5.   Güçlü bir donanma oluşturuldu.
İstanbul’un Fethi Öncesi Bizans’ın Durumu: Bu dönemde mezhep kavgaları ve iç karışıklıklar yaşayan Bizans fetihten önce surları onardı,Haliç’in ağzını surlarla kapattı,askerleri ve halkını silahlandırdı,Grejuva denen Rum ateşini hazırladı ve Avrupa’dan yardım istedi.
İstanbul’un Fethi (29 Mayıs 1453)
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra  6 Nisan günü Osmanlı ordusu Edirne’den İstanbul’a hareket etti.İstanbul hem karadan hem de denizden kuşatıldı.II.Mehmet bir gecede kızaklarla gemileri karadan Haliç’e indirdi.29 Mayıs günü İstanbul fethedildi.Bizans’ın Avrupa’dan aldığı yardım işe yaramadı.
  1299-   1453   Kuruluş Dönemi
  1453 -  1579  Yükseliş Dönemi
  1579 – 1699   Duraklama Dönemi
 1699 – 1792    Gerileme Dönemi
  1792 – 1922   Yıkılış Dönemi
*** İstanbul’un Fethinin Türk Tarihi Açısından Sonuçları                          
1.   II.Mehmet “ülke alan,ülke açan” anlamına gelen Fatih unvanını aldı.    
2.   Osmanlının kuruluş dönemi son erdi. Yükseliş dönemi başladı.
3.   Başkent Edirne’den İstanbul’a taşındı.
4.   Anadolu ve Rumeli arasında Osmanlı toprak bütünlüğü sağlandı.
5.   Türklerin Avrupa içlerine ilerleyişi kolaylaştı.
6.   İstanbul Boğazı’nın kontrolü Türklerin eline geçti.
7.   Karadeniz ticaret yolu Osmanlıların eline geçti.
**** İstanbul’un Fethinin Dünya Tarihi Açısından Sonuçları
1- Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) yıkıldı.
2- Avrupalıların Türkleri Balkanlardan çıkarma ümidi kalmadı.
3- Ortaçağ kapanıp, Yeniçağ açıldı.
4- Ticaret yollarının Osmanlı denetime geçmesi ile Avrupalılar yeni ticaret yolları aradılar. Böylece Coğrafi Keşifler başladı.
5- Bizans’tan Avrupa’ya giden bilim adamları burada Rönesans ve Reform Hareketlerinin başlamasına katkıda bulundu.
6- Kale ve surların top mermileriyle yıkılabileceğinin görülmesi üzerine Avrupa’da Derebeylik rejimi (feodalite) yıkıldı yerine merkezi krallıklar güçlendi.
Not: İstanbul fethedilmeden önce Hunlar, Avarlar ve Bulgarlar tarafından kuşatılmıştı.Osmanlı Tarihinde Fatihten önce Yıldırım Beyazıt, Musa Çelebi ve II.Murat da İstanbul’u kuşatmış fakat alamamıştır.
Not: İstanbul’daki Ortodoks Rum Patrikhanesi Fatih tarafından koruma altına alındı. Amaç Avrupa Hristiyan birliğini parçalamaktır
Not: İstanbul'un fethinden sonra Venedik ticarî imtiyaz (ayrıcalık) verildi.
Fatih Devri’nde Balkanlar'da Alınan Yerler:
a) Sırbistan (Belgrad hariç) 1459        b) Eflak (1462)        c) Bosna (1463)                 d) Hersek (1465)
e) Mora despotlukları (1460)               f) Boğdan(1476)      g) Arnavutluk (1479)
** Karadeniz’in Türk Gölü Olması İçin Alınan Yerler: Fatih zamanında; Amasra'nın fethi(1459), Sinop'un alınması(1460), Trabzon'un alınması (1461), Kırım'ın alınması (1477) gerçekleşmiştir.
En son Kırım’ın alınması ile Karadeniz Türk gölü haline gelmiş, Karadeniz ticaret yolları Osmanlıya geçti.
1473 Otlukbeli Savaşı: Sebebi: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Doğu Anadolu’ya egemen olmak istemesi ve Osmanlıya karşı diğer devletlerle işbirliği yapması.
1473’te iki ordu Otlukbeli’nde karşı karşıya geldi. Akkoyunlular yenilgiye uğratıldı. Bundan sonra Akkoyunlular yıkılış sürecine girdi. 1502’de Akkoyunlular Şah İsmail son vererek Safevi Devletini kurdu.
** Fatih Devri Yenilikleri:
Devrinde ilk altın para bastırıldı.
 Kazasker ve defterdar sayıları ikiye çıkarıldı.
 Divan'a başkanlık yapmak yetkisi büyük vezirlere devredildi.
 Rönesans hareketlerine ilgi duydu. Kendi portresini İtalyan ressam Bellini'ye yaptırdı.
 İstanbul'da Fatih  medreselerini  (Sahnı Seman)  ve devlet  memuru  yetiştirmek amacı ile Enderun okulunu açtı.
 Hazırlattığı Kanunnamei Ali Osmani ile kardeş katliamını yasal hale getirdi.

II. BAYEZİD DEVRİ (1481- 1512)
     Fatih ölünce yerine devşirmelerin desteklediği Amasya Valisi II. Bayezid sultan oldu. Bu oldu bittiyi kabul etmeyen kardeşi Konya Valisi Cem isyan etti. Bursa'yı alarak hükümdarlığını ilân etti. Cem'in II. Bayezid'e ilettiği Osmanlı topraklarının paylaşılması önerisi reddedildi. Yeniden başlayan savaşı Cem yine kaybetti. Memlûklara sığındı. Ertesi yıl Anadolu'ya yeniden geldi. Yine yenildi. Rodos şövalyelerine sığındı. II. Bayezid ile anlaşan Rodos şövalyeleri Cem'i Fransa'ya götürdüler. Fransa Kralı bir süre sonra Cem'i papaya teslim etti. II. Bayezid Cem'i bırakmamaları için her yıl papaya haraç ödedi. Sonunda Cem 1495'te Roma'da öldü,
NOT: önce bir Osmanlı İç sorunu olan Cem olayı, Cem'in Avrupa'ya götürülmesi ile uluslararası sorun haline geldi.
II. Bayezid Devrinin Diğer Önemli Olayları:
a)   Venediklilerle savaşıldı. İnebahtı, Navarin, Modon ve Koron kaleleri alındı.
b)   1484 Boğdan Seferi ile Kili ve Akkerman kaleleri alındı. Kırım ile Balkan topraklarının bağlantısı sağlandı.
c)   Pasif  yönetimi  nedeni  İle  Anadolu'da Şahkulu isyanı çıktı. Şah İsmail'in bir müridinin çıkardığı ayaklanma uzun uğraşı sonucu zorlukla bastırıldı
d)   Osmanlı  Memlûk ilişkileri (1485-1491) Nedenler:
1)   Fatih devrinden beri süren anlaşmazlıklar (Hicaz su yolu meselesi)
2)   Memlûkler'in Cem Sultanı koruması
3)   Dulkadiroğulları'nın iç işlerine karışmaları
4)   Çukurova çevresini almak istemeleri
     6 yıl süren savaşlarda iki taraf birbirine üstünlük sağlayamadı. Tunus'un aracılığı ile anlaşma yapıldı. Bu antlaşma ile Adana ve Tarsus Memlûklara bırakıldı. Ancak aradaki düşmanlık bitmedi.
* O'nun devri Yükselme Devri'nin "Duraklaması" oldu. Hayatta iken oğulları arasında saltanat mücadelesi oldu. Sonunda yeniçerilerin desteğini alan Yavuz, babasını tahttan indirerek yerine geçti (1512).

YAVUZ SULTAN SELİM DEVRİ (1512- 1520)
** Hiç Batıya sefere çıkmamış ve hep doğuya seferler yapmıştır. Amacı doğudaki Müslüman devletleri alarak büyük bir İslam imparatorluğu kurmak istemesi
** Babasına karşı ayaklanan ilk şehzadedir.
 İRAN SEFERİ (Çaldıran Savaşı) 1514 Nedenler:
a)   İran'daki Safevi hükümdarı Şah İsmail'in Anadolu'da yaptığı Şiî propagandası (Temel Amaç; Anadolu'da toprak elde etmek)
b)   Şah İsmail'in Yavuz'un yeğenlerini koruması
c)   Yavuz'un Anadolu'nun güvenliğini sağlamak, doğu sınırlarını korumak düşüncesi.
Sonuçlar:
a)   Osmanlıların zaferi ile sonuçlandı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ele geçirildi.
b)  Şiî tehlikesi kısmen önlendi.
c)   İpek Yolu üzerinde İran etkisi azaldı.
d)   Tebriz'deki sanatçılar ve değerli kimseler İstanbul'a getirildi. Osmanlı sanatında İran etkisi başladı.
***1515'te sefer dönüşü Turnadağ Savaşı ile Dulkadiroğluları Beyliği ele geçirildi. Böylece Anadolu Türk Birliği kisin olarak tamamlandı.
OSMANLI MEMLÛK İLİŞKİLERİ Mısır Seferi'nin nedenleri:
a)   Yavuz'un İslâm dünyasının liderliğini ele geçirmek düşüncesi.
b)   II. Bayezid ve Fatih devirlerinden süregelen anlaşmazlıklar.
c)   Mısır'ın zenginlikleri ve Baharat Yolu'nun buradan geçmesi.
Sonuçlan:
**a)   Yavuz 1516 Mercidabık Savaşı ile Suriye’yi ele geçirdi. Burada hazırlıklarını tamamlayarak Ridaniye  seferine çıktı.
  1517 Ridaniye Savaşını  kazanarak, Memlûk Devleti'ni yıktı.
b)   Suriye, Mısır, Hicaz ve Filistin Osmanlılar'ın eline geçti.
c)    Baharat Yolu Osmanlı kontrolüne girdi.
d)   Venedikliler Kıbrıs adası için ödedikleri vergiyi Osmanlılara vermeye başladılar.
e)   Osmanlı   padişahları   halife   unvanını aldılar.
f)   Kutsal emanetler ve Mısır'daki birçok sanat eseri İstanbul'a getirildi.
g) Osmanlı Mutlakıyetten Teokrasi yönetimine geçti.
*   Yavuz sekiz yıl gibi kısa sürede devletin yüzölçümünü  iki  katma  çıkarmış,  oğlu Kanuni'ye çok güçlü bir devlet hazinesi devretmiştir.
Not: Mutlakıyet (Monarşi): Tek kişi egemenliğine dayanan yönetim biçimi.
        Meşrutiyet: Kral, padişah gibi bir kişi yanında meclisin (parlamentonun) olması.
        Teokrasi: Dine dayalı devlet yönetimi.
        Oligarşi: Bir grup yada topluluğun yönetimi. (Mesela; zenginler sınıfı yönetirse Aristokrasi denir.)




Kütle çekim kuvveti

Aynı yüke sahip cisimlerin birbirini ittiği, zıt yüklerin ise birbirini çektiği bilinmektedir. Mıknatıslarında aynı kutupları birbirini iterken, zıt kutuplar birbirini çekmektedir. Yüklü cisimlerin bu şekilde birbirini etkileme kuvvetlerine elektrik kuvvetleri, mıknatısların etkileşme kuvvetlerine ise magnetik kuvvetler denir. Bu kuvvetlerin dışında hayatımızı etkileyen bir diğer kuvvet daha vardır. Buna da kütle çekim kuvveti denir.

Kütle Çekim Kuvveti

Kütlelerin birbirine karşı çekim kuvvetleri vardır. Karşı karşıya gelen iki cisim birbirine çekim kuvveti uygular. Her gün baktığımız ayna ile bizim aramızda, yan yana olan iki bina arasında ve dünya ile ay arasında bu kuvvet vardır. Büyüklükleri arasında çok fazla fark olmayan cisimler arasındaki kütle çekim kuvveti hissedilemezken, büyük farka sahip kütlelerin birbirine uyguladıkları çekim kuvveti ölçülebilecek düzeydedir. Örneğin ayna ile bizim aramızdaki kütle çekim kuvveti çok küçük olmasına rağmen, dünya ile araba arasındaki kütle çekim kuvveti ölçülebilecek seviyededir.



Yukarı atılan bir cisim, bir süre sonra döner ve yere düşer. Irmaklar hep yukarıdan aşağıya doğru akar. Bunun açıklamasını "yerçekimi" olarak yaparız. Bu, tüm kütleli nesnelerde, gezegenlerde ve yıldızda varolan bir kuvvettir ve ona "kütle çekimi" diyoruz.

Bu çekim, en yoğun cisimleri ve "boşluğu" eşit oranda donatır. Ondan korunmanın ya da onu etkilemenin hiçbir yolu yok. Uzaklıkla azalır; ama hiçbir şekilde kaybolmaz. Atmosferi Yerküre'nin çevresinde tutan kuvvet ya da bizim Evren boşluğuna uçup gitmemizi engelleyen kuvvet, Dünya'nın uyguladığı kütle çekimi kuvvetidir.

Bir yapma uyduyu, Dünya yörüngesine yerleştirmek için gerekli hız, saniyede 8 kilometreden (8 km/s) az değildir. Dünya'nın çekiminden kurtulmak ve onu temelli terk etmek için saniyede 11.2 kilometre hız yapmak gerekir. Güneş'in kütle çekimi daha büyüktür. Çünkü Güneş'in kütlesi, Dünya'nınkinin 400 bin katıdır. Güneş'in kütlesel çekimini aşabilmek için saniyede 16.7 kilometrelik hız gerekir.

Kuşkusuz insanoğlu çok eski zamanlarda da kütle çekimini sezmiş ve onu hesaba katmış olmalı. İlginçtir, bilinen bu eski kuvvet, çağlar boyu açıklanamamış olarak kaldı. Kütle çekimi için bilimsel bir kuram geliştiren ve bunu Evren'i kapsayacak kadar genişleten, büyük İngiliz bilimcisi Sir Isaac Newton (1642-1727) idi.

Masa üzerindeki bir kitabı inceleyelim. Kitaba herhangi bir etki olmadıkça kitap, masa üzerinde hareketsiz kalır. Şimdi, kitabı yatay doğrultuda sürtünme kuvvetini yenecek büyüklükte bir kuvvetle sağa doğru itelim. Sürtünme kuvveti kitapla masa arasında varolan bir kuvvettir.

Kitaba uygulanan kuvvet, sürtünme kuvvetine eşit ve zıt yönlü ise kitap sabit bir hızla hareket edebilecektir. Uygulanan kuvvet sürtünme kuvvetinden büyükse kitap ivmelenir. Uygulanan kuvvet ortadan kalkarsa sürtünme kuvvetinin etkisi ile kısa bir süre hareket ettikten sonra durur (negatif ivmelenme sonucu).

Şimdi, kitabın karşıdan karşıya kaygan hale getirilmiş yüzeyde itildiğini düşünelim. Kitap, yine duracak fakat önceki durumda olduğu gibi çabucak durmayacaktır. Döşemeyi, sürtünmeyi tamamen ortadan kaldıracak kadar cilalar, parlatırsanız kitap, bir defa harekete geçtikten sonra, karşı duvara çarpıncaya kadar aynı hızla hareket edecektir.

Galileo, cisimler hareket halinde iken, durmaya ve hızlanmaya direnme (eylemsizlik) tabiatına sahip olduğu sonucuna da varmıştı. Bu yeni yaklaşım daha sonra Newton tarafından formülleştirilerek, kendi adıyla anılan Newton'un "Birinci Hareket Yasası" olarak tanımış ve şöyle ifade edilmiştir: "Bir cisme bir dış kuvvet (bileşke kuvvet) etki etmedikçe, cisim durgun ise durgun kalacak, hareketli ise sabit hızla doğrusal hareketine devam edecektir."

Daha basit bir anlatımla, bir cisme etki eden net kuvvet sıfırsa ivmesi de sıfırdır. Newton'un birinci yasası, bir cisme etki eden dış kuvvetlerin bileşkesi sıfır olduğu zaman cismin davranışındaki değişmeleri inceler. Bir cisim üzerine sıfırdan farklı bir bileşke kuvvet etki ettiği zaman neler olur? Bu sorunun yanıtını Newton'un ikinci yasası verir.

Çok düzgün, cilalı, parlatılmış yatay bir yüzey üzerinde, sürtünme kuvvetini önemsemeyerek bir buz kalıbını ittiğinizi düşünün. Buz kalıbı üzerinde yatay bir F kuvveti uygularsanız, kalıp "a" ivmesi ile hareket edecektir. Kuvveti iki katına çıkarırsanız ivme de iki katına çıkacaktır. Bu tür gözlemlerden bir cismin ivmesinin, ona etkiyen bileşke kuvvet ile doğru orantılı olduğu sonucuna varırız.

Peki bileşke kuvveti aynı tutarken cismin kütlesini iki katına çıkarırsak ne olur? İvme yarısına düşer; üç katına çıkarılırsa üçte birine düşer. Bu gözleme göre, bir cismin ivmesinin kütlesi ile ters orantılıdır. Buna göre Newton'un ikinci yasası şöyle anlatılabilir: "Bir cismin ivmesi, ona etki eden kuvvetle doğru orantılı, kütle ile ters orantılıdır."

Elbette ki gezegenler, Kepler Yasalarına göre hareket ediyordu. Ama neden gezegenler değişik ve üstelik düzgün bir hızla hareket etmiyordu? Gezegenlerin gökyüzünde hareket etmeleri için onları "iten" bir gücün olması gerektiği düşünülüyordu. Ama bu güç neydi? Newton'un yaşadığı dönemde hiç olmazsa birçok insan astrolojiyi ciddiye almıyordu; yani gezegenleri meleklerin itmediği kesindi. Newton, Kepler'in formüllerini çıkarmak için kütlesel çekim (gravitasyonal alan) yasasını kullanmıştı.

Newton, Galileo'nun sarkaç deneylerini inceledi ve buradan boşlukta serbestçe dolaşan gezegenlere etkiyen bir çekimin bulunması gerektiği sonucuna kolayca vardı. Çünkü o, düşünür ve matematikçiydi. Gezegenler, eliptik yörüngeler izliyordu. Bu yörüngeler üzerinde dolanırken Güneş'e daha yakın oldukları yerlerde hızları artıyor, sonra Güneş'ten uzaklaştıkça hızları azalıyordu.

Newton, kuvvet bilinirse, bunu kütle denen büyüklüğe bölünce ivmenin bulunabileceğini varsaymıştır. Burada kütle, harekete karşı koymanın bir çeşidi olarak görünür: kütlesi bir başka arabanınkinin iki katı olan çok yüklü bir araba, aynı beygirin etkisi altında birincinin yarısı kadar bir ivme kazanır.

Kısacası kütle, hareket edenin eylemsizliğini bildirir ve bu yüzden ona "eylemsizlik kütlesi" adı verilir. Buna göre her cismin, olanaklı bütün kuvvetlere karşı gösterebileceği tepkiyi belirleyen özel bir eylemsizliği vardır. Bunu saptadıktan sonra geriye kuvvet denen şeyin ne olduğunu anlamak kalıyordu.

Newton kuvveti şöyle tanımlıyor: Kuvvet, cisimleri hareketsizlik durumu ya da düzgün hareketi değiştirecek biçimde etkileyen bir eylemdir. merkezcil bir kuvvet, cisimleri bir merkeze ya da belli bir noktaya doğru çeker ya da çekilme eğilimi içinde bulunmalarına yol açar.

Böylece Dünya, Ay'ı etkilediği zaman ona bir kuvvet uyguluyordu. Ay, Dünya'dan ne kadar uzaksa bu kuvvet de o kadar zayıftı. Daha kesin olarak söylenirse Newton, uzaklık iki kat olunca, kuvvetin ilk değerinin dörtte birine indiğini varsaydı. İki madde birbirlerini kütlelerinin çarpımı ile doğru. aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı bir kuvvetle çeker. Bunların hepsi çekim sabiti denen evrensel bir sabitle çarpılır.

İki elektrik yükü arasındaki kuvvet de aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılıdır ama; bunun kütle ile hiçbir ilgisi yoktur. "Evrensel kütle çekimi yasası"nda, kütlenin rolünün birden değiştiğine dikkat edelim. Kütlenin bu yeni görevini iyice belirtmek için, ağırlık katsayısı (çekim sabiti) ortaya çıktığında buna "çekim kütlesi" denmesi uygun görüldü. O halde Newton'un varsayımı şöyle dile getirilebilir: Çekim kütlesi, eylemsizlik kütlesine eşittir.

Bu özelliğin, ister Ay kadar büyük, isterse Ay modülü kadar küçük olsun bir gök cisminin yörüngesinin kütlesinden bağımsız olarak aynı olduğu sonucunu vermesi ilginçtir. Newton, kütle çekimi yasasını çok farklı olaylara uyguladı ve onu bilinen Evrenin tümünü kapsayacak şekilde cesaretle yaygınlaştırdı. Merkür'ün yaramazlığı dışında bir sorunla karşılaşmadan 200 yıl kendini korudu.

Kütle çekim alanlarının temel nitelikleri şöyle sıralanabilir:

*

Kütle çekim kuvvetleri Evrenseldir. Yani Evrendeki her cisim bu kuvvetlerden etkilenir.
*

Bir kütle çekim alanı mutlaka çekici kuvvetlere neden olur.
*

Kütle çekim alanları, uzun erimlidir; yani bir cismin etrafında oluşan çekim alanının etkileri zayıflayarak da olsa çok uzak mesafelere kadar uzanabilir.

"Duran iki cisim düşünüldüğünde, bu iki cismin birbirine etki ettirdiği çekim kuvveti; cisimlerin arasındaki uzaklığın karesi ile ters, cisimlerin kütleleri ile doğru orantılıdır." Newton böylece doğanın temel sabitlerinden birini de bulmuştu.

Newton, bir matematik sihirbazıydı. Çünkü çok uzun süre onun dışında kimse diferansiyel denklemlerin içinden çıkamıyordu. Newton'dan 60 - 70 yıl önce, büyük Alman bilim adamı Johannes Kepler (1571-1630), gezegenlerin Güneş çevresindeki hareketlerini yöneten temel yasaları bulmuştu.

Tarihçe kısaca şöyledir: Eski bilginler gezegenlerin gökyüzündeki hareketlerini gözlemleyerek onların Dünya ile birlikte Güneş çevresinde döndüğü sonucuna vardılar. Bu sonuç daha sonra Copernicus tarafından da bağımsız olarak keşfedildi. İnsanlar keşfin daha önce yapıldığını unutmuşlardı. Bundan sonra araştırılacak soru şuydu: Güneş çevresinde tam olarak nasıl dönüyorlardı?

Güneş’in merkez olduğu bir çember üzerinde mi, yoksa başka bir eğri boyunca mı? Hızları neydi? Bunların yanıtlanması daha zun zaman aldı. Copernicus sonrası dönemler, gezegenlerin gerçekten Dünya’yla birlikte Güneş etrafında mı döndükleri, yoksa Dünya’nın Evren!in merkezinde mi olduğu sorularının tartışıldığı dönemlerdi.

Daha sonra Danimarkalı astronom Tycho Brahe (1546-1601), soruyu yanıtlamak için bir yöntem önerdi. Eğer gezegenler çok dikkatle gözlenip gökyüzündeki yerleri tam olarak kaydedilirse, teorilerin durumu belki açıklığa kavuşabilirdi. Bu, modern bilimin anahtarı ve doğanın gerçekten anlaşılmasının başlangıcı oldu: bir şeyi gözlemek, ayrıntıları kaydetmek ve bu bilgilerin şu veya bu yorumu çıkarmayı sağlayacak ipuçlarını içerdiğini ummak.

Zengin bir kişi olan Tycho’nun Kopenhag yakınlarında bir adası vardı. Buraya pirinçten yapılmış kocaman daireler yerleştirdi ve özel gözlem yerleri yaptırdı; sonra, geceler boyunca gezegenlerin konumlarını kaydetti. İşte ancak bu tür yorucu ve yoğun çalışmalar yoluyla bir şeyler bulunabilir.

Toplanan bütün bilgi Kepler’in eline verildi; o da gezegenlerin Güneş etrafında ne türlü bir hareket yaptığını incelemeye koyuldu. Bunun için deneme yanılma yöntemini uyguladı. Bir ara yanıtı bulduğunu sandı: Gezegenler, Güneş’in merkez olduğu çemberler üzerinde hareket ediyorlardı. Ancak daha sonra bir gezegenin, Mars’ın sekiz dakikalık bir yay kadar sapma yaptığını fark etti.

Kepler, Tycho Brahe’nin bu ölçüde bir hata yapamayacağını düşünüp, yanıtın doğru olmadığı sonucuna vardı. Deneylerin çok dikkatli yapılmış olması nedeniyle başka bir yol deneyerek sonunda üç şey keşfetti. İlk olarak, gezegenler Güneş’in odak olduğu elips şeklinde bir yörünge izliyorlardı.

Elips bütün ressamların bildiği bir eğridir: basık bir daire. Çocuklar da onu iyi bilir; iki ucu tespit edilmiş bir ipe bir halka geçirip halkaya da bir kalem sokulunca elips çizilebileceğini birileri onlara söylemiştir.

İkinci olarak, bir gezegenin Güneş çevresindeki yörüngesi bir elipstir; Güneş de odakların birindedir. Bundan sonra gelen soru şuydu: Güneş’e yaklaştıkça hızı artıyor, uzaklaştıkça yavaşlıyor mu?

Kepler, bunun da yanıtını buldu. Bulduğu yanıt şöyle açıklanabilir: Örneğin üç hafta gibi belirli bir ara içeren iki farklı zamanda gezegenin konumun saptayalım. Sonra, yörüngenin başka bir bölümünde, gezegenin yine üç hafta ara ile iki ayrı konumunu saptayalım ve Güneş’le gezegeni birleştiren doğruları çizelim (bilimsel deyimiyle bunlar yarıçap vektörleridir).

Üç hafta ara ile çizilen iki doğru ve yörünge arasında kalan alan, yörüngenin her bölgesi için aynıdır. Demek ki, gezegen Güneş’e daha yakın olduğu yerlerde daha hızlı hareket ediyor ve uzaklaştıkça aynı alanı taramak için daha yavaş ilerliyor.

Birkaç yıl sonra Kepler, üçüncü bir kural keşfetti. Bu kural yalnızca tek bir gezegenin Güneş çevresindeki hareketiyle ilgili değildi; farklı gezegenler arasında da ilişki kuruyordu. Bu kurala göre, bir gezegenin Güneş çevresinde tam bir devir yapması için gereken zaman, yörüngenin boyutuna bağlıdır; bu zaman da yörüngenin boyutunun küpünün kare kökü ile orantılıdır. Yörüngenin boyutu elipsin en büyük çapıdır.

Kepler’in bu üç yasası şu şekilde özetlenebilir: Yörünge bir elipstir; eşit sürelerde eşit alanlar taranır ve bir devir için geçen süre, boyutun üç bölü ikinci kuvvetiyle orantılıdır; yani boyutun küpünün kareköküyle. Kepler’in bu üç yasası gezegenlerin Güneş çevresindeki hareketlerini tam olarak belirlemektedir.

Bundan sonraki soru şuydu: Gezegenleri Güneş çevresinde hareket ettiren şey nedir? Keplerle aynı dönemde yaşamış bazı kişiler bu soruyu şöyle yanıtlıyorlardı: Melekler kanatlarını çırparak gezegenleri arkadan yörünge boyunca iterler. Daha sonra göreceğiniz gibi bu yanıt gerçeğe pek de uzak sayılmaz. Tek fark, meleklerin farklı yönlerde oturup kanatlarını içeriye doğru çırpıyor olmalarıdır.

Aynı sıralarda Galileo da Dünya’daki sıradan cisimlerin hareket kurallarını inceliyor, bu inceleme sırasında da bazı deneyler yapıyordu. Toplar eğik bir düzlemden aşağı doğru nasıl yuvarlanıyor, sarkaçlar nasıl sallanıyordu?Galileo "eylemsizlik ilkesi" denilen önemli bir kural keşfetti.

Kural şuydu: Düz bir doğru üzerinde belirli bir hızla hareket eden bir cisim, hiçbir etken olmazsa bu doğru boyunca, aynı hızla, sonsuza kadar gitmeye devam edecektir. Bir topu durmamacasına yuvarlamaya çalışmış olan herkes için buna inanmak güç olsa da; bu ideal şartların varlığında, yerdeki sürtünme gibi etkenler olmasa, top gerçekten de düzgün bir hızla sonsuza kadar gidecektir.

Daha sonraki gelişme Newton’un şu soruyu tartışması ile başladı: Eğer cisim düz bir doğru boyunca hareket etmiyorsa ne olur? Buna verdiği yanıt da şu oldu: Hızı herhangi bir şekilde değiştirmek için kuvvet uygulamak gerekir. Örneğin, bir top hareket ettiği yönde itilirse hızı artar.

Eğer gidiş yönü değişmişse kuvvet yandan uygulanması gerekir. Kuvvet iki etkinin çarpımı ile ölçülebilir.Ufak bir zaman aralığında hızının ne kadar değiştiği, "ivme" olarak tanımlanır. Bunu cismin kütlesi veya eylemsizlik katsayısı ile çarparsak kuvveti buluruz. Bu ise ölçülebilir.

Örneğin bir ipin ucuna bağlanmış bir taşı başımızın üzerinde döndürürsek, ipi çekmemiz gerektiğini fark ederiz. Nedeni şudur: Taşın hızı sabit olmakla birlikte, bir çember çizerek döndüğü için yönü değişmekte, bu nedenle de taşı sürekli içeriye doğru çekin bir kuvvet gerekmektedir; bu kuvvet de kütle ile orantılıdır.

Şimdi iki ayrı taş alıp önce birini sonra diğerini döndürelim ve ikinci taş için gereken kuvveti ölçelim. Bu kuvvet, birinciden, kütlelerinin farklılığıyla orantılı olarak daha büyük olacaktır. Hızı değiştirmek için gereken kuvveti saptamak, kütleyi ölçmek için bir yöntem oluşturur.

Newton, bundan bir başka sonuç çıkardı. Onu da basit bir örnekle açıklayalım: Eğer bir gezegen Güneş çevresinde bir çember boyunca gidiyorsa, onun yana doğru, teğet boyunca gitmesi içi kuvvete gerek yoktur. Eğer herhangi bir kuvvet olmasaydı başını alır giderdi.

Ancak gezegen bunu yapmıyor;kuvvetin olmaması durumunda bir süre sonra gitmiş olacağı ta uzaklarda değil, Güneş’e yakın bir yerde bulunuyor. Başka bir deyişle,hızı ve hareketi Güneş’e doğru sapıyor; yani meleklerin, kanatlarını sürekli Güneş’e doğru çarpmaları gerekiyor.

Bir gezegenin düz bir doğru boyunca hareket etmesinin bilinen bir nedeni yoktur. Nesnelerin sonsuza dek gitmeyi sürdürmelerinin nedeni bulunamamıştır. Eylemsizlik Kuramı'nın da bilinen bir kökeni yoktur. Melekler gerçek olmasa da hareketin süregittiği bir gerçektir.

Ancak,düşme olgusu için kuvvete gereksinim vardır ve kuvvetin kökeninin Güneş’e doğru olduğu da anlaşılmıştır. Newton, eşit sürelerde eşit alan taranması kuramının, hızdaki bütün değişmelerin Güneş yönünde olduğu savının doğrudan bir sonucu olduğunu; bunun eliptik yörünge için de geçerli olduğunu göstermeyi başardı.

Bu yasayı kullanarak Newton, kuvvetin Güneş yönünde olduğunu ve eğer gezegenlerin periyotlarının Güneş’ten olan uzaklıklarıyla nasıl değiştiği bilinirse, bu kuvvetin uzaklık ile nasıl değiştiğinin de bulunabileceğini gösterdi ve kuvvetin, uzaklığın karesi ile ters orantılı olduğunu saptadı.

Buraya kadar Newton, pek bir şey söylemiş sayılmaz; çünkü yalnızca Kepler’in ifade ettiği iki şeyi farklı biçimde dile getirmiş oluyordu. birincisi, kuvvetin Güneş yönünde olduğunu söylemekle; ikinci de kuvvetin, uzaklığın karesi ile ters orantılı olduğunu söylemekle aynı şeydi.

İnsanlar Jüpiter’in uydularının Jüpiter çevresinde nasıl hareket ettiklerini teleskopla görmüşlerdi. bu hareket tıpkı Güneş Sistemi'nde olduğu gibiydi; sanki uydular Jüpiter’e doğru çekiliyorlardı. Ay da Dünya’nın çekimindedir; Dünya’nın çevresinde döner ve Dünya’ya doğru çekilir. Sanki her şeyin birbirinin çekimi altındaymış gibi görünmesi bir sonraki kuramı; genelleme yapacak olursak her cismin her cismi çektiği yolunda olması sonucunu getirdi.

Eğer bu doğru ise, Güneş'in gezegenleri çektiği gibi dünya da Ay’ı kendisine doğru çekiyordu. Dünya’nın cisimleri çektiği bilinen bir şeydi (hepimiz havada uçmak istesek de iskemlemizde sık sıkı oturduğumuzu biliyoruz). Yeryüzü'ndeki çekim, yerçekimi olgusu olarak iyi bildiğimiz bir şeydir.

Newton, Ay’ı yörüngede tutan çekimin, nesneleri Dünya’ya çeken kuvvetle aynı şey olabileceğini düşündü. Daha sonra Newton birçok yeni şey ortaya çıkardı. Çekim Yasası'nın ters kare olması durumunda yörüngenin şeklinin ne olacağını hesapladı ve bunu bir elips olarak buldu.

Ayrıca birçok farklı olaya da açıklama getirildi. Bunlardan biri gel-git olayıydı. Gel-git, Dünya ve denizlerin Ay tarafından çekilmesinden kaynaklanıyordu. Bu, daha önceleri de düşünülmüştü; ancak ortada bir pürüz vardı: Olay, Ay’ın denizleri çekmesinden kaynaklanıyorsa Ay’ın bulunduğu taraftaki sular yükselecek, o zaman günde ancak bir gel-git olacaktı.

Gerçekte ise yaklaşık on iki saatte bir, yani günde iki gel-git olduğunu biliyoruz. Farklı bir sonuca varan bir düşünce ekolü daha vardı. Buna göre de Dünya, Ay tarafından suyun dışına çekiliyordu. Gerçekte ne olup bittiğini ilk fark eden Newton oldu: Ay’ın aynı uzaklıktaki kara ve denizler üzerindeki çekim kuvveti aynıydı.

Gerçekte Dünya da Ay gibi bir çember boyunca hareket eder. Ay’ın Dünya’ya uyguladığı kuvvet dengelenmiştir; ama dengeleyici nedir? Ay’ın Dünya’nın çekim kuvvetini dengelemek için dairesel bir yörünge üzerinde hareket etmesi gibi, Dünya da dairesel bir yörünge üzerinde hareket etmektedir. Bu dairenin merkezi Dünya’nın içinde bir noktadadır ve Ay’ın kuvvetini dengelemek için dairsel bir hareket yapmaktadır.

İkisinin de ortak bir merkez etrafında dönmesiyle, Dünya açısından kuvvetler dengelenmiş oluyor; ancak bir yöndeki su öteki yöndekine göre daha çok çekildiği için su iki yanda da kabarıyor. Gel-git olayı ve günde iki kez gerçekleşmesinin nedeni böylece açıklanmış oluyordu. Bu arada açıklanan daha birçok şey vardı: Dünya, her şey içe doğru çekildiği için yuvarlaktı; kendi ekseni etrafında döndüğü için de yuvarlak değildi. Dış bölgeler biraz uzağa itilmişlerdi ve denge oluşuyordu.

Bilim ilerleyip daha hassas ölçümler yapıldıkça "Newton Yasası" da daha zorlu sınamalarla karşılaştı. Bunlardan ilki Jüpiter'in gezegenleriyle ilgiliydi. Uzun süre dikkatle yapılmış gözlemlerle hareketlerinin Newton Yasası'na uyumu saptanabilirdi. Ancak sonuç bunun doğuru olmadığını gösteriyordu.

Jüpiter’in gezegenleri, Newton Yasası ile hesaplanmış zamana göre, bazen sekiz dakika ileri, bazen sekiz dakika geri olan bir fark oluşturuyorlardı. Bu fark Jüpiter’in Dünya’ya yakın olduğu zamanlarda ileri, uzak olduğu zamanlarda ise geriye doğruydu. Bu tuhaf bir durumdu.

Yerçekimi yasasına güveni tam olan Danimarkalı astronom Roemer (1644-1710), bu durumda ışığın Jüpiter’in gezegenlerinden Dünya’ya gelmesinin zaman aldığı gibi ilginç bir sonuç çıkardı Ayrıca bu gezegenlere baktığımız zaman gördüğümüz şey onların o andaki durumu değil, ışığın bize gelmesi için geçen zamandan önceki durumuydu.

Jüpiter bize yakın olduğunda ışık daha kısa sürede, uzak olduğunda ise daha uzun sürede geliyordu. Bu neden Roemer’in gözlemleri zaman farkı yönünden şu kadar erken, bu kadar geç olmalarına göre düzeltilmesi gerekiyordu. Bu yolla ışığın hızını ölçmeyi başarmış, ışığın bir anda yayılan bir şey olmadığını da ilk kez göstermiş oldu.

Eğer bir yasa doğru ise başka bir yasanın bulunmasına da yol açabilir. Eğer bir yasaya güveniyorsak, ona ters bir şeyin ortaya çıkması bizi başka bir olguya doğru yöneltir. Yerçekimi yasasını bilmeseydik Jüpiter’in gezegenlerinden ne bekleyeceğimizi de bilemezdik; ışığın hızını ölçmek ise çok daha sonralara atılmış olurdu.

Bu süreç, adeta bir keşifler çağına yol açtı. Her yeni keşif, bir yenisine daha yol açan araçları da beraberinde getirir. 400 yıldan beri süregelen ve büyük bir hızla sürmele devam edecek olan bu çağ, işte bu şekilde başlamıştır.

Daha sonraları ortaya yeni bir sorun çıktı. Newton Yasası'na göre gezegenler yalnızca Güneş’in çekiminde değildi; birbirlerini de biraz çekiyorlardı. Öyleyse yörüngeleri eliptik olmamalıydı. Gerçi bu küçük bir çekimdi; ancak "küçük" olan da önem taşıyabilir ve hareketi etkiler.

Jüpiter, Satürn ve Uranüs’ün büyük gezegenler oldukları biliniyordu. Her birinin diğerleri üzerindeki çekimi sonucu, yörüngelerinin Kepler’in kusursuz elipslerinden ne ölçüde farklı olduğunu saptayacak hesaplar ve gözlemler yapıldı. Sonuçta Jüpiter ve Satürn’ün hesaplamalara uygun hareket ettikleri; Uranüs’ün ise ‘tuhaf’ davrandığı ortaya çıktı.

Adams ve Leverrier adındaki iki astronom, birbirinden bağımsız olarak yaptıkları çalışmalar sonucunda neredeyse aynı anda, Uranüs’ün hareketlerinin görünmeyen bir gezegenden etkilendiğini iler sürdüler. Her biri kendi gözlemevine "teleskopunuzu çevirin ve orayı gözleyin. yeni bir gezgen göreceksiniz" şeklinde birer mektup yolladılar.

Gözlemevlerinden birinin tepkisi "Saçma! Eline kalem kağıt alıp oturan biri, bize gezegen bulmak için nereye bakacağımızı söylüyor" şeklindeydi. Diğer gözlemevinin yöntemi farklıydı ve Neptün’ü buldu.

20. yy’ın başlarında Merkür’ün hareketinin tam da "doğru" olmadığı anlaşıldı. Einstein, Newton Yasalarının biraz hatalı olduğunu ve değiştirilmeleri gerektiğini gösterinceye dek bu durum hayli sıkıntıya yol açtı. Şimdi de bu yasanın kapsamının genişliği sorusu ortaya çıkıyor.

Yasa, Güneş Sistemi dışında da geçerli midir? Galaksimizi bir arada tutan şey, yıldızlar arasındaki çekim kuvvetidir. Dünya'dan Güneş'e olan uzaklık sekiz ışık dakikası olduğu halde, galaksilerin uzunlukları 50.000-100.000 ışık yılıdır. Ancak çekim kuvvetinin bu büyük yıldız yığınlarında, bu ölçekteki uzaklıklarda bile geçerli olduğundan kuşkulanmak için bir neden yoktur.

Çekim kuvvetinin varolduğunu doğrudan kanıtlayabileceğimiz uzaklık bu kadar; yani Evren'in büyüklüğünün onda biri veya yüzde biri kadar uzaklıktır. Buna göre, gazetelerde bir şeylerin Dünya'nın çekim kuvveti dışına çıktığına ilişkin haberler okusanız da, Dünya'daki yerçekiminin kesin bir sonu yoktur.

Bu yerçekimi, uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak giderek zayıflar; uzaklık iki katın çıkınca o da dört kat zayıflar ve böylece diğer yıldızların güçlü alanlarının karmaşasında kaybolur. Çevresindeki yıldızlarla birlikte başka yıldızları çekerek galaksi oluşturur; bu galaksi de diğer galaksileri çekip bir galaksiler kümesi oluşturur. Böylece Dünya'nın çekim alanı hiç bitmez; ancak belirli ve düzenli bir şekilde zayıflayarak belki de Evren'in sınırlarına kadar gider.

Çekim Yasası, diğer yasaların çoğundan farklıdır. Evren'in ekonomisi ve mekanizması için çok önemli olduğu açıktır ve Evren yönünden birçok pratik uygulaması da vardır. Ancak, diğer fizik yasalarından farklı tipik bir özelliğe sahiptir: bilinmesi pek az pratik yarar sağlar.

Bir galaksiyi oluşturan birçok yıldız değil, sadece gazdır. Belki de her şeyi başlatan, bir şok dalgası olmuştur. Bundan sonraki olaylar, çekim kuvvetinin etkisiyle gazın gittikçe sıklaşarak toplanması, büyük gaz ve toz yığınlarının ve topların oluşmasıdır. Bunlar içeriye doğru düşerken, düşmenin yol açtığı ısıyla yanar ve yıldız haline gelirler.

Böylece yıldızlar, çekim etkisiyle gazın sıkışıp bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyorlar. Yıldızlar bazen patladıklarında toz ve gaz püskürtür, bu toz ve gazlar tekrar bir araya toplanıp yeni yıldızlar yaratırlar.




7.Sınıf İngilizce yaprak testler

Tests for 7th Grades

Test 1 - As … As / Reflexive Pronouns 1
Test 2 - As … As / Reflexive Pronouns 2
Test 3 - As … As / Reflexive Pronouns 3
Test 4 - Past Form of “To Be” / Illnesses
Test 5 - Past Form of “To Be” / Have to, Has to 1
Test 6 - Past Form of “To Be” / Have to, Has to 2
Test 7 - Would like / Prefer / Reported Speech
Test 8 - Would Like / Want to / Prefer
Test 9 - Would Like / Prefer / Reported Speech
Test 10 - Used to / Look, Feel, Seem 1
Test 11 - Used to / Look, Feel, Seem 2
Test 12 - Present Perfect Tense
Test 13 - Present Perfect / Can / May 1
Test 14 - Present Perfect / Can / May 2
Test 15 - Future Tense
Test 16 - Future Tense / May / Can / Could 1
Test 17 - Future Tense / May / Can / Could 2
Test 18 - Passive Voice / Simple Present Tense 1
Test 19 - Passive Voice / Simple Present Tense 2
Test 20 - Passive Voice / Simple Present Tense 3
Test 21 - Revision Test 1
Test 22 - Revision Test 2
Test 23 - Revision Test 3
 İngilizce yaprak testlere ulaşmak için Tıklayın!



7.Sınıf Türkçe testi

TÜRKÇE 7.SINIF SORULARIDIR

1)“Kara”kelimesi aşağıdakilerin hangisinde terim olarak kullanılmıştır?
A)Alnımıza sürülen bu karayı nasıl temizleriz?
B)Karadır kaşların ferman yazdırır.
C)Kara bahtım,kem talihim,taşa bassam iz olur.
C)Ancak üç ay sonra karaya çıkabildik.

2)“İnmek”sözcüğü aşağıdaki cümlelerde kaç değişik anlamda kullanılmıştır?
1.Yağmurdan duvar inmiş.
2.Çocuk,ağaçtan zorlukla indi.
3.Haberi duyunca yüreğine indi.
4.Şehre varınca otele indi.
A) 1
B)2
C)3
D)4

3)Aşağıdaki cümlelerin hangisinde karşıt anlamlı sözcükler yoktur?
A)Her inişin bir çıkışı vardır.
B)Her çok,azdan olur.
C)Ağacın yemişini ye,kabuğunu soyma.
D)Akıllı köprüyü arayana dek,deli suyu geçer.

4)“Dün gece İzmir’de ısı sıfırın altında eksi üç derece dolaylarındaydı.”
Yukarıdaki cümleden hangi kelime çıkarılırsa cümlenin anlamı bozulmaz?
A)gece
B)eksi
C)derece
D)ısı

5)“de” bağlacı verilen cümlelerin hangisinde “başkalarına yaptığım gibi”anlamını içermemektedir?
A)Sana bir de kitap alalım.
B)Bir kitap da sana alalım.
C)Sana da bir kitap alalım.
D)Bir tane de kitap sana alalım.

6)Aşağıdaki deyimlerden hangisi “sadece kendi bildiğini yapmak,başkalarını dinlememek”anlamını vermektedir?
A)Burnu havada olmak
B)Burnu Kaf Dağı’nda olmak
C)Burnundan kıl aldırmamak
D)Burnunun dikine gitmek

7)“Dışarı”sözcüğü hangi seçenekte yer yön zarfı olarak kullanılmıştır?
A)Babası eve almadığı için dışarıda kalmış.
B)Dışarı çıkmayın,öğretmen kızıyor çünkü.
C)Bu otobüsler dışarı hatlarda çalışacak.
D)Dışarısı kardan görünmüyor.

8) “Olayı öğrenince son derece kızdı.”
Cümlesinde altı çizili sözcük öbeğinin belirteç olarak görevi,aşağıdakilerden hangisidir?
A)durum zarfı
B)yer zarfı
C)soru zarfı
D)nicelik zarfı

9)Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcüğün yazımı yanlıştır?
A)Bu ay soğuk günler geçirdik.
B)Artık dünya teknolojide hızla ilerliyor.
C)Uzaydan dünyanın fotoğrafları çekiliyor.
D)Oturma odamızı güneş iyice ısıttı.

10)Aşağıdakilerin hangisinde ortak özne kullanılmamıştır?
A)Öğretmen soruları okudu ve yanıtladı.
B)Kitabı okudu,sonra müzik dinledi.
C)Orhan’ın yüreği yurt sevgisiyle doluydu.
D)Çocuk kapıdan içeri girdi;salona yöneldi.
CEVAP ANAHTARI:
1.C,
2.D,
3.C,
4.B,
5.A,
6.D,
7.B,
8.D,
9.C,
10.C




7.Sınıf Sosyal bilgiler etkinliklerinin tamamı

7. Sınıftaki Sosyal Bilgiler etkinliklerinin tamamı tek dosyada. Mutlaka indirmelisiniz.